Anadolu Türkülerinde Semboller, Örüntüler ve Kültürel Bağlamlar

Çok sesli klasik müzikten caza, klasik Türk müziğinden halk müziğine uzanan kaliteli, özverili yayıncılığı sürdüren Pan, bu kez de Dr. Ahmet Emre Dağtaşoğlu’nun Anadolu Türkülerinde Semboller, Örüntüler ve Kültürel Bağlamlar kitabını yayımladı.

Ben bu satırları yazarken RTÛK'ün kapattığı Açık Radyo’da 2004’ten bu yana Dilden Dile Titreşimler isimli, bilinenlerin yanı sıra pek bilinmeyen türkü sözlerini ele alıp kültürel bağlamlarını göz önünde bulundurarak, sözlerinin içerdiği semboller ve örüntüleri teorik çerçevede yorumlayarak sunduğu halk müziği programı sürecinde Dağtaşoğlu'na dinleyicilerinden; ‘Türkülerdeki dizelerin birbirleriyle alakasız olduğu’ gibi haksız bulduğu soru ve yaklaşımlar gelmiş. Bu sorularla tetiklenen yazma fikri 2006'dan beri zihninde dolanan Dağtaşoğlu, kitabı ortaya çıkaran malzemeyi o zamandan beri düzenli olarak toplamaya başlamış. Yani kitap 5-6 ay gibi kısa bir sürede yazılmış olmakla birlikte aslında fiilen 17-18 senelik ilgi ve arşivin ürünü olarak okura ulaşmış.

Yazar, ilham ve güç verdiği için annesi İsmet Hanım'a ithaf ettiği kitabın Önsöz'ünde editörü Işık Gençer'e, kendini ifade konusunda ona sunduğu özgür ve konforlu ortam dışında dinleyicilerin ve program yapımcılarının ufkunun genişlemesini sağlayan soru, önerileri ve öğrettikleri için Ömer Madra'nın şahsında Açık Radyo ve dinleyicilerine, destek olan dostlara teşekkür ediyor.

Dağtaşoğlu daha en başta kitabın sınırlarını şu sözlerle açıklıyor; 'Halk müziği söz konusu olduğunda edebi boyut ile müzikal boyut birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Ancak elinizdeki çalışma türkülerin sadece edebi boyutuna yoğunlaşmaktadır... birkaç istisna hariç, örnekler özellikle türküleşmiş şiirler arasından seçilmiş, türkü alarak okunmayanlar dışarıda bırakılmıştır.'

Metinleri yazarların niyetlerinden ziyade kültürel dünyanın derinlerinde bulunan ilkeleri dikkate alarak yorumladığını belirten Dağtaşoğlu, Âşık Hüdayi’nin. "hakikat şehrine yolcu değilsen / ne yolcuyu eğle ne yolu incit’ dizesi gibi türkülerin tasavvuf bağlamındaki yorumlarında amacının, bir inanç dünyasını aktarıp detaylandırmak olmadığının da altını çiziyor. Prof. Dr. İlhan Başgöz’e atıf yaparak kendi ahlak kurallarımız, ideolojimiz ne olursa olsun türkülere kendi değerlerimizle gömlek biçilmemesi gerektiği uyarısını ise şöyle dile getiriyor: Türküler bir toplumun hasletlerinin tezahür ettikleri metinler olduğu kadar bugünden baktığımızda hoş karşılayamayacağımız davranışların da sıklıkla yer bulduğu ürünlerdir. Sansür ya da ayıklama yapmadan hepsinin hakkını vermek gerekir.”

Trakya Üniversitesi öğretim üyesi, lisans ve yüksek lisans diplomasını ve bir bölümünü Göttingen Georg-August'ta yaptığı doktora derecesini İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden alan Dağtaşoğlu, Anadolu'nun sosyo-ekonomik yapısına da bakarak bugünü anlamak için düşünme kalıplarımızı bizden önce kültür tarafından büyük oranda şekillendiği gerçeğini anlatırken; Türküler eskimiş bir dünyadan seslenmekte birlikte, dikkatimizi bugüne çekmek ve tarihsel olarak geçmişten şu âna akan geleneği cisimleştirmektedirler.” diyor. Geleneksel kültür ortamlarından serpilip hayat ulan türkülerin hızla değişen günümüz şartlarında nasıl hâlâ revaçta olabilmesini ise her zaman var olan aşk, gurbetlik gibi insanı duyguları veciz ve lirik biçimde, güçlü ve vurucu ifadelerle işlemesine bağlıyor.

Dağtaşoğlu’na neden felsefi bir kitap yazmadığını sorduk

“Birkaç neden var ilki uzmanlık alanımla ilgili otuza yakın akademik makale yazdım, yapmak istediğim başka çalışmalar olmakla birlikte şimdilik mesleki anlamda tatmin olduğumu söyleyebilirim. İkinci kitabın içerdiği konuların felsefi yaklaşımla ele alındığını, dolayısıyla mesleki birikimin çok katkısı olduğunu iddia edebilirim. Ayrıca kitabın içeriğini oluştan malzemenin felsefe alanında da kullanılmaya müsait olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Şöyle ki Heidegger’in Hölderlin’in şiirlerini kullanması nasıl meşru ise kendi kültürümüzün ürünlerini felsefi bir tartışmanın zeminine koyarak oradan malzeme devşirmemiz de meşrudur.

Bir diğer nedeni de alanlar arasındaki taassubun kırılmasını ve teori ile pratik arasındaki bağın kurulmasının gerekliliğini savunmamdır. Bu başka cevap ise türküleri sevmem ve onları anlamaya çalışmamdır ki bu çaba akıma takılan birçok soruyu yıllar içerisinde cevaplar bulmamı sağladı. Bu cevapların kağıda dökülmesi zorunluluk halini aldı çünkü yeni çalışmalara yönelebilmem ancak kitapta yazdığım meselelerle hesaplaşmamam ve zihnimin boşalmasına bağlıydı.”

 Gülçin Gülan, Ekononomi Gazetesi Kitap Eki, sayı 22, Kasım 2024

Kapat