İnci Hanım
İnci Çayırlı da aramızdan ayrıldı. Şimdi hem icrasına hayran olduğum zarif mi zarif bir sanatçıyı, hem de Habertürk Televizyonu’nda Tarihin Arka Odası’nı bir müddet Erhan Afyoncu ile beraberce sunduğumuz program arkadaşımı kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyim.
Münir Nureddin, 1947’de “Türk Musikisi, hanende musikisidir, bunu da ehlinden ve bir ‘fem-i muhsin’den öğrenmek gerektir” diye yazıyor; yani Türk Müziği’nin “okuyucu musikisi” olduğunu, bu işin ehlinden ve “fem-i muhsin” denen iyi, düzgün ve güzel okuyan bir ağızdan meşkedilmesi gerektiğini söylüyordu...
İnci Hanım, musikiyi “fem-i muhsin”lerden öğrenmiş son “hanım fem-i muhsin” idi...
Bundan birkaç sene önce, Dr. Murat Derin’in kaleme aldığı İnci Çayırlı biyografisi için benden istenen önsözü yazarken, başlıkta bu özelliğini vurgulamış ve “Son fem-i muhsin” demiştim...
Sözünü ettiğim önsözün bazı bölümlerini buraya naklediyorum:
“...Edebiyat, musiki, hat ve mimarî başta olmak üzere bütün klasik sanatlarımız en parlak dönemlerini imparatorluk zamanında yaşamışlar ve en mutantan eserler payitahtta, yani İstanbul’da verilmiştir. ...Bazı istisnalar dışında klasik sanatlar her zaman İstanbul’a mahsus olmuş; çizgiyi, akımı ve tavrı İstanbul belirlemiş, üslûp değişiklikleri İstanbul’un sosyal hayatındaki değişimlerle paralel şekilde gitmiştir.
Musiki için de durum böyledir ve bundan iki nesil önceki üstadların “Türk Musikisi, İstanbul musikisidir” sözünü sık sık tekrar etmelerinin sebebi, budur.
...İnci Çayırlı da, birkaç nesil İstanbullu olan bir aileden gelmesi ve eski payitahtın sanat havasını çocukluğundan itibaren teneffüs etmesi sayesinde bir fem-i muhsin olmuştur.
...İnci Hanım’ı dinlerken bugün sadece “ismi” musiki olan garabetten uzaklaşır, müziğin eski, güzel ve gerçek günlerine gidersiniz. ...Artık hiçbiri hayatta olmayan son büyük üstadlardan devraldığı üslûbu zevk ve duygu ile yoğurup nağmeleri o pittoresque sesi ile terennüm ettiğinde İstanbul kültürünü bütün zerafetiyle hisseder ve kısa bir an için de olsa bir ruh sükûnuna erersiniz.
İnci Çayırlı parlak sanat hayatında sadece şarkı, türkü, beste yahut semâi gibi klasik eserler icra etmedi, yani kendini Türk Müziği’nin kalıpları içerisine kapatmadı; komple bir sanatçı olarak tangodan film müziğine, napoliten parçalardan operetlere kadar her çeşit eseri yorumladı ve bütün icraları mükemmel oldu. Yıllar önce okuduğu “Kara Gözler” yahut “Yağmur Çiselerken” gibi eserlerin, bugün ellisini geride bırakmış olanların hafızalarında mutlaka derin hatıraları mevcuttur!
...Münir Nureddin ve Safiye Ayla gibi büyük sesler artık mevcut değil, tavır ve ruh bakımından böyle seslerin emsâlinin yetişmesi de bundan böyle mümkün olmayacak…
Musikiyi onların ve o devrin diğer üstadlarının tavrında, yani olması gerektiği şekilde icra edebilen sadece birkaç kişi kaldı ama o birkaç kişi de müziğin bugünkü hâlinden ikrah ederek köşelerine çekildiler ve İnci Çayırlı bu işi şimdi sanatından taviz vermeden, mâlûm zerafetiyle ve tek başına götürüyor.
Türk Musikisi günün birinde toparlanıp ciddiyetini tekrar elde etme yoluna girdiği takdirde, İnci Çayırlı, gerçek icrayı öğrenebilmek için akademik seviyede dinlenmesi gereken ve mutlaka dinlenecek olan en önemli sanatçılardandır”.
SES RENGİNİN İHTİŞAMI
Vefatının ardından basında ve sosyal medyada hakkında yazılanlar, Türkiye’de sanatın ciddîsini anlayıp takdir eden bir çevrenin dar da olsa hâlâ mevcut bulunduğunu göstermesi bakımından memnuniyet vericidir.
İnci Hanım’ın bu kadar sevilip beğenilmesinde sanattaki gücünün ve taviz vermediği sıkı çalışma disiplininin önemli yeri vardır ama bir başka özellik daha mevcuttur: Sesinin güzelliği, daha doğrusu kendine mahsus tatlılıktaki iç ısıtan ve dinleyeni hülyâlı diyarlara götüren ses rengi...
Geçmişte isim yapmış okuyucuların hemen hepsi kendilerine mahsus sesleri yahut tavırları ile şöhret bulmuşlardır ve musikide bugünün en büyük noksanlarından biri, böyle özel seslere artık maalesef sahip olmamamızdır! Hanım yahut erkek icracıların neredeyse tamamının sesleri şimdi hep birbirine benzemekte, uzman olmayan dinleyiciye “Falanca okuyor” dedirtememektedirler.
İnci Çayırlı benim nazarımda musikimizin son önemli icracısı idi...
Eski senelerde onunla aynı dönemde musiki icra eden sanatçılardan Nesrin Sipahi, Tülin Yakarçelik ve Aylâ Büyükataman gibi bir zamanların çok önemli ve çok güzel sesleri hayatta idiler ama musikiden yıllardır maalesef uzak yaşıyorlardı ve o nesilden gerçek icrayı devam ettiren son hanım İnci Çayırlı idi...
Vefatı, ciddî musiki ile aramızdaki son halkanın da kopmuş olması demektir!
Aşağıdaki linkte hüzünlü bir hatıra, büyük sanatkâr İnci Hanım’a tanburla refakat ettiğim bir kayıt, Neveser Kökdeş’in “Bana neler vaadetmiştin hayâl imiş meğer” mısraı ile başlayan Nihavend makamındaki şarkısı yeralıyor...
Kayıt bir Tarihin Arka Odası yayınının ardından Habertürk’teki odamda sohbete devam ettiğimiz sırada cep telefonuyla yapılmıştır ve dinleyenlerin iki hususa dikkat etmeleri gerekir: İnci Hanım şarkıyı sabahın dördüne doğru, saatlerce sürmüş bir TV programının ardından okumaktadır ve eseri icra ettiği sırada seksen yaşındadır!
Büyük sanatkâr ve program arkadaşım İnci Çayırlı’ya Allah’tan rahmet temenni ediyorum...
Murat Bardakçı, haberturk.com, 2 Eylül 2021