Müzik sevinç, mutluluk, acı ve hüzünlerin ifade edilmesine ve bunların yeniden hatırlanmasına eşlik etmekte ve bu açıdan da toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası ve kültürün aktarılmasında da önemli bir rol üstlenmektedir. Sözün başat olduğu toplumlarda ve dönemlerde her zaman bu görevi üstlenen kimseler, gruplar ortaya çıkmış; bu kişi ya da grupların özellikleri ve anlatım biçimleri toplumsal yapı ve kültürel şartlar içinde bir gelenek halini almıştır. Bu çalışmada yer alan mıtırblar ve mıtrıplık da Mardin ve çevresine (Tur-Abdin) özgü böylesi bir gelenek olarak değerlendirilmektedir.
Mıtırblar, hayatın birbirinden uzak köylerde sürdüğü, haberleşme olanaklarının, televizyon, radyo gibi iletişim araçlarının olmadığı ya da kısıtlı olduğu zamanlarda, kemançe (ribab)leri eşliğinde köy odalarında civat adı verilen toplantılarda eskiye dair anlattıkları kahramanlık hikâyeleri ile toplumun kültürel belleği işlevini görmüş, hem kendilerinin hem de içinde yer aldıkları toplumun kimliğinin yeniden üretimini sağlayan bir geleneğin yaratıcısı ve devam ettiricisi durumuna gelmişlerdir. Kendileriyle özdeşleşen kemançeleri eşliğinde düğünlerde eğlence amaçlı çalıp söyledikleri dilok ve stranların yanı sıra, köy odalarında çalıp söyledikleri kahramanlık hikayeleri olan şerler ile toplumsal belleği canlı tutan mıtırblar, Kürtler arasında başka bir anlatım biçiminin, mıtrıplığın, ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Günümüzde de çeşitli şekillerde bu geleneksel anlatım biçimini sürdürmektedirler.
Müzik sevinç, mutluluk, acı ve hüzünlerin ifade edilmesine ve bunların yeniden hatırlanmasına eşlik etmekte ve bu açıdan da toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası ve kültürün aktarılmasında da önemli bir rol üstlenmektedir. Sözün başat olduğu toplumlarda ve dönemlerde her zaman bu görevi üstlenen kimseler, gruplar ortaya çıkmış; bu kişi ya da grupların özellikleri ve anlatım biçimleri toplumsal yapı ve kültürel şartlar içinde bir gelenek halini almıştır. Bu çalışmada yer alan mıtırblar ve mıtrıplık da Mardin ve çevresine (Tur-Abdin) özgü böylesi bir gelenek olarak değerlendirilmektedir.
Mıtırblar, hayatın birbirinden uzak köylerde sürdüğü, haberleşme olanaklarının, televizyon, radyo gibi iletişim araçlarının olmadığı ya da kısıtlı olduğu zamanlarda, kemançe (ribab)leri eşliğinde köy odalarında civat adı verilen toplantılarda eskiye dair anlattıkları kahramanlık hikâyeleri ile toplumun kültürel belleği işlevini görmüş, hem kendilerinin hem de içinde yer aldıkları toplumun kimliğinin yeniden üretimini sağlayan bir geleneğin yaratıcısı ve devam ettiricisi durumuna gelmişlerdir. Kendileriyle özdeşleşen kemançeleri eşliğinde düğünlerde eğlence amaçlı çalıp söyledikleri dilok ve stranların yanı sıra, köy odalarında çalıp söyledikleri kahramanlık hikayeleri olan şerler ile toplumsal belleği canlı tutan mıtırblar, Kürtler arasında başka bir anlatım biçiminin, mıtrıplığın, ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Günümüzde de çeşitli şekillerde bu geleneksel anlatım biçimini sürdürmektedirler.