Yeni Müziğe Doğru
'Dodekafoni'yi (yani 'Zwölftontechnik'i) kuran ve bu çağdaş altın çerçeve içinde kuramcı olarak da başı çeken Arnold Schönberg ve benim kişisel olarak tek sevdiğim opera olan Wozzeck'i besteleyen Alban Berg -benim gönlüm ve gözüm gerçekten ondadır- ve Anton Webern (arada 'von' olacak galiba) dünya müzik tarihinde hep bir arada düşünülmüştür. Sanki devrimci bir 'üçlü'.
Anton Webern'in Yeni Müziğe Doğru 'mavi' kitabını, daha doğrusu Webern'in 1932-33'lerde Viyana'da verdiği derslerin stenoyla tutulmuş notlarının Türkçeye çevrilmiş bu derlemesini okurken (tutan da 1933 eylülünde canına kıymıştır); hemen 1953-54 ilginç Ankara öğrencilik saatlerine, özellikle de 1956-57 İkinci Yeni Şiir Akımı, Pazar Postası gazetesi ve 'bin yıl' sonra ilk kez 1950'de gerçekleşen Sivillikler, Aykırı Dallıklar, Marjinallikler, Atonallikler... günlerine gittim.
İstanbul'dan gelerek 1953 kasımında Ankara'da üniversiteye başlamak, İlhan Mimaroğlu'nun pazar sabahları verilen ve teksir açıklamalı 'pazar konserleri'. Zamanın aydınları İlhan Usmanbaş, Bülent Arel, Faruk Güvenç, Bülent Ecevit ve arkadaşlarının kurduğu Helikon Derneği; orada akşamları verilen karatahta dersleri; On İki Ses Yöntemi (kullanana, adamına göre değişiyor; kimisi 'Ses' yerine 'Ton' ya da 'Nota' der; kimisi de 'Yöntem' yerine 'Teknik', 'Düzen', 'Müzik' ya da 'Dizge') üzerine. (Gustav Mahler'in 'Kindertotenlieder' için 1956'da ilk 'Çocukların Ölüm Şarkıları' şiiri.) SBF'li Üner Birkan, Ankara Hukuk'lu Sezer Birsal (şimdi Birkan)... gibi arkadaşlarla kurduğumuz ve üç yıl Ankara Müzik Festivalini düzenlediğimiz Üniversiteliler Müzik Derneği. (Webern'in Op. 9 Bagatelleri, Bülent Berk'in Sonnet'leri üzerine bestelediği müziği de çalınmıştır.) Forum dergisinde operada ilk kez görülen yuhalama olayı konusunda müzik eleştirmeni Bedii Sevin'le (viyolacı Faruk Güvenç'in takma adıdır), okur köşesinde atışmamız; yıllar önce konservatuvarı bitiren bir kadın mutfağından çıkar ve Carmen'i adeta Kurt Kadın gibi oynuyordur!
Çağdaş müzik tarihimizde çok önemli bir yeri ve etkisi olan İlhan Usmanbaş'ın Helikon Yaylı Çalgılar Dörtlüsü'nde ya da Helikon Yaylı Çalgılar Orkestrası'nda viyolonsel çalması.
Yine çağdaş müzik tarihimizde çok önemli yeri olan ve kendi müzik alanının dışına da taşarak (benim bildiğim Ankara'da, belki de Türkiye'de 'ilk'tir galiba) 'mobil' sergisini açan Bülent Arel. (Schönberg de resim sergileri açar; Schönberg'in ressamlar Oscar Kokoschka ve Vasalij Kandisky ve mimar Adolf Loos'la arkadaşlıkları, yazışmaları. Kandinsky'nin Schönberg'in müzikte yaptığı devrimi kendisinin resimde yapmak istemesi. Schönberg'in de Loos gibi süslemelerden kaçınması.)
Bülent Arel'in Büyük Tiyatroda Helikon Yaylı Çalgılar Orkestrası'nın bir konserini yönetmen olarak yönetmesi, v.s.
(Çok sonraları Faruk Güvenç'in çıkardığı Opus dergisi.)
Her türlü "bakışım'dan kaçınan ve bir solukta bir roman anlatan" Anton Webern'in Yeni Müziğe Doğru kitabını (daha doğrusu ders notlarını Webern'in trajik ölümünden çok sonra İsviçre'de bir müzik dergisinin arşivinde dura dura sararmış olan kopyalarını bulup gün ışığına çıkaran Willi Reich Önsöz'e şunları yazıyor:
"Bu kitaptaki sekizer derslik iki bölümün sıraları, açık bazı nesnel nedenlerden ötürü tersine çevrilmiştir. Böylece 1933 yılında ele alınan basit düşüncelerden 1932 yılında anlatılan oniki nota müziğine ilişkin karmaşık olaylara doğru doğal bir ilerleme sağlanmıştır. Özellikle 1932 yılına ait metinler içinde bazılarının çok kısa olması, o akşamlar Webern'in fazla konuşmayıp daha çok piyanoda bazı eserler ve bölümler çalmasından ötürüdür. Zaman zaman yapılan tekrarları Webern düşüncelerinin bazı yönlerini kuvvetlendirmek için bilinçli olarak yapıyordu, sık sık durması ve derin nefes alması da aynı nedenleydi. Bütün bunlar Webern'in derslerinin yeni ve acil konulara el atmasından gelen ve onların insanlar üzerinde büyük etki yapmasına yol açan zorunlu unsurlardı."
"Webern'in her iki dönemdeki derslerine de 'yol' diye başlık koyması tipiktir."
Ve Willi Recih şunları da ekliyor:" ... Sesin insanca tüm gelişigüzelliklerden arındırılması gerekir Webern'e göre... Ve Webern 'Oniki Nota Müziğine Giden Yol' (bu başlığı Webern'e Schönberg önermiştir bir mektuplaşmada) dersinde şunu da diyor: "İnanıyorum ki müzik yazılmaya başlandığından beri bütün büyük besteciler bunu (yani 'On İki Ses Yöntemi'ni) içgüdüsel olarak amaçlıyorlardı.
Webern (ve tabii Schönberg de) "bu müziğe 'Atonal Müzik' diye çok kötü bir ad takılmıştır" der. Ne yapalım yani? Bir bakıma İkinci Yeni de öyle değil mi Türkiye'de. 'Galat-ı meşhur, lugat-ı fasihden yeğdir' derdi eskiler. Beğenilsin beğenilmesin 'Atonallik' 1912'den (daha doğrusu Birinci DÜnya Savaşı'nın bitişinden) bu yana artık başka başka alanlara da girerek 'Bakışımsızlık', 'Uç'talık, 'Aykırılık'... anlamlarına da getiriliyor. Getirilir. Çünkü insanların yeni bir dilbilgisi ve sözdizimi arayışıdır bu.
Ece Ayhan, Gergedan, Ekim 1987, No.8
Yeni Müziğe Doğru kitabı için tıklayın.