Zahmetsiz Ustalık: Bir Caz Piyanistinden Hayatı Kullanma Kılavuzu

İnsan bilgelikle, bilgiyle, güzel minik taktiklerle nerede karşılaşacağını bilemiyor. Geçtiğimiz günlerde elime geçen, okumayı bırakamadığım, hatta işin açıkçası biraz fazla zaman geçirdiğim bir kitap bana bunu ziyadesiyle kanıtladı.

Yaşamayı uğraş edinmiş biz insanların sanatçılardan öğreneceği çok şey var. Benim “hocalığımı” bir caz piyanisti üstlendi. Üstelik kendisinin bundan haberi yok. Üstelik bu hocalığı, esasen müzisyenler için yazdığı bir kitap sayesinde yaptı. Adımı hiçbir zaman bilmeyecek, varlığıma dair en ufak bir fikri olmayacak, benim neleri sevdiğimi ve hayatın hangi kısımlarında sancılar yaşadığımı bilmeyecek ama bana hayatı nasıl yaşayacağıma dair bir sürü şey söyledi. Bunu yazdığı satırlar sayesinde yaptı.

Brooklyn’li caz piyanisti, ilham verici isim Kenny Werner’ın Türkçe’ye Pan Yayınları tarafından kazandırılan kitabı “Zahmetsiz Ustalık”tan bahsediyorum. Werner’ın on yıllar süren kariyerinin en büyük çıktılarından biri bu kitap. Hem bir virtüözün hem bir mentorun kariyerinin doruğu diyebiliriz. Hayata dair zorlandığınız her ne varsa Werner’ın onun hakkında söyleyecek bir şeyleri var. Özellikle kendinize dönük sorunlarla ilgili. 

Yenilik cazdır, yenilik cazda gelenektir

Werner, Zahmetsiz Ustalık kitabına Louis Armstrong, Duke Ellington, Charlie Parker, Miles Davis, Bill Evans ve Miles Davis gibi müzisyenlerin adını anarak başlıyor. Bu müzisyenlerin ortak noktasını soruyor. Caz geleneğinin bu usta isimlerinin en önemli ortak noktasının ise yenilik olduğunu ifade ediyor.

Bu, muhtemelen caz müzikle ucundan kıyısından ilgilenen herkesin mutabık kalacağı bir şeydir. Peki ama yenilik, ustalık, gelenek (veya ekol) haline gelmek, zahmetsizce başarılabilir mi? Nasıl “zahmetsiz” bir şekilde usta olabiliriz? Dilerseniz klarnet çalıyor, dilerseniz taksicilik yapıyor, dilerseniz çok büyük bir restoranda şeflik yapıyor olun. Yaptığınız işi kusursuza yakın yapabilmeniz için peşinde koşmanız gereken en önemli sır nedir? “Çok iyi yapmayı” amaçlamak ve bunun için kendinizi zorlamak mı, her an yaptığınız her hareketi dikkatli bir şekilde yaparak kendinizi zorlamak mı yoksa bedeninize ve kendinize ya da belki de “akış”a (burada akış kelimesini, tıpkı Werner’ın kullandığı gibi “groove” anlamıyla kullanıyorum) güvenmek mi? İşte temelde Werner’in kitap boyunca cevaplamaya çalıştığı sorular bunlar.

Bir performans, bir iş, bir buluşma, bir görüşme, ya da sadece bulunduğunuz kalabalık bir ortam… Kendinizi kendiniz gibi hissedemediğiniz, ayaklarınızı sıkıca yere basamadığınız, nefesinizi kontrol edemediğiniz, kaygılandığınız, yaptığınız işi en iyi şekilde yapmaya çalışırken berbat ettiğiniz çok olmuştur. İşiniz ne olursa olsun ve hayatınızın hangi döneminde olursanız olun, “iyiyi amaçlarken iyinin içinde kaybolmak” hali yakanızı bırakmıyorsa, işi yaparken bile o an nasıl göründüğünüzü, nasıl çalıştığınızı sorguluyor ve tüm bunları düşünmekten kendinizi asla işle baş başa bırakamıyorsanız Werner aslında müzisyenler özelinde size (ya da hepimize) sesleniyor demektir. Hayatı bu tür kaygılarla geçen bir adam olarak sancısını yaşadığım pek çok şeye müzikal öneriler ve çözümler bulmuş Kenny Werner. Bu yönüyle de gerçekten bir hayatı kullanma kılavuzu yazmış.

Piyanoda nazikçe gezen parmaklar

Bir Kenny Werner performansını izlerseniz göreceğiniz tek şey, piyanoda öylesine gezinen, herhangi bir çaba ve efor gerektirmiyormuş gibi duran parmaklar olur. Oysa piyanodan çıkan ses tam aksini iddia ediyor. Kitabı okurken kendisinin YouTube’da bulabildiğim performanslarına da göz atma şansı buldum. Gördüğüm şey gerçekten ilham vericiydi. Werner’ın piyano çalışında orada bulunma ve kendini piyanoya özdeş hissetme hali çok baskın. Çok içten, anlık etkileşimler kuruyor piyanoyla. Vücuduna hakim ama kasıntı değil. Omuzları rahat. En çok da elleri ve parmakları rahat. Öz güvenli, konforlu, rahat bir çalma stili bu. Kitap boyunca da bu çalma biçiminin peşine düşüyoruz.

Fakat konu müzik ama ama sadece müzik değil. Doğru, Werner aslında bu kitabı müzisyenlere yazmış, verdiği örneklerin tamamı müziğe yönelik, tavsiyeleri de müzik icrasıyla ilişkili. Ancak buradan Zahmetsiz Ustalık’ın yalnızca müzisyenlerin ders çıkarabileceği bir kitap olduğu sonucuna varırsak bence hata etmiş oluruz. Piyanoda gezen parmaklar hiçbir zaman sadece piyanoda gezen parmaklar değildir. Onlar, hayatla ve yaşamakla doğrudan ilintili bir eylemin sonucudur. Bu nedenle, piyanonun yerini benim şu an yazı yazdığım klavye de alabilir. Ya da flörtleşme becerilerim, ya da yöneticimle gireceğim yılsonu performans değerlendirme toplantım da bunun bir dengi.

Werner’a göre “Zahmetsiz Ustalık”

Ustalaşmak için binbir zahmete katlanmak gerekliliği yaygın bir anlatı. Hatta ustalaşmış olsanız bile elinizi, kolunuzu nereye koyduğunuz, nasıl göründüğünüz, aklınızdan neler geçirdiğiniz bile her an sizin kontrolünüzde olmalıymış gibi pek çok fikir var. Fakat Werner, tüm bunlara karşı çıkıyor. Ona göre ustalık, kendinizi ne kadar “akış”a (groove) bırakırsanız o kadar mümkün oluyor.

Piyano eğitimi aldığı sıralarda, üstelik burnuna kadar başarısızlık korkusuna batmışken bir hocasının ona parmaklarını rahatça piyanoya bırakmayı öğretişini anlatıyor Werner. Burada en büyük dönüşümlerden birini yaşıyor. Her gün, günde beş dakika boyunca parmaklarını yalnıca tuşlara nazikçe bırakması gerek. Pratik bu. Bir tür meditasyon da aynı zamanda. Altı gün boyunca, günde beş dakika boyunca bunu yapıyor. Daha sonra ise, altıncı günün sonunda bir partiye gidiyor ve kendisinden piyano çalması isteniyor. Piyanonun başına geçerken “antrenmansız” olduğunu söylüyor. Fakat bu pratik ona o kadar yardım ediyor ki, kendi sözleriyle “Genellikle sert ve gergin olan tuşem, Bill Evans gibi dengeli ve güzel duyuluyordu, onun sound’unun sırrını keşfetmiştim.” diyor. İşte hayat değiştiren, insanı dönüştüren bir deneyim. Zahmetsiz ustalık da tam olarak böyle bir şey. Notalarla boğuşmayı bir kenara bırakıp, önce enstrümanımıza nasıl temas etmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz belki de. Performans raporlarındaki düşük giden indikatörlerden önce performansı nasıl değerlendirdiğimize ya da hedefleri nereye koyduğumuza…

Sonra ise Zahmetsiz Ustalık’ın peşinde koşmaya başlıyor. Başarısızlık korkusu, eğitimin körelticiliği, kendi değerini büyütme, yıldız olma arzusu, fazla kaygı ve çok daha fazlasına dokunuyor öncelikle. Bunları tek tek elimine ediyor. Bu kısımlarda müzisyenler için çok fazla not ve çıkarılacak ders var. Fakat sadece müzisyenler için değil, hepimiz için önemli öğütler ve içgörüler bunlar. Burada, kendisinin bir cümlesini alıntılayacağım: “Kaygılanmadığınızda daha iyi çalıyorsunuz.” (sf. 49)

Bir kendine dönme fırsatı

Yazı boyunca bu kitabın herkes için olduğunu söylüyorum ama bunu birazcık ete kemiğe büründürmem gerek sanırım. Eğer çoğunlukla kendine sert eleştiriler yapan, yaptığı işi eleştiren, bulunduğunuz sosyal ortamda gerilen, başarı kaygısı besleyen bir yapınız varsa da bu kitaptan öğreneceğiniz çok şey var. Hiç değilse ben kendi adıma çok şey öğrendim. 

Kaskatı olmuş omuzlarınızı gevşetmenizi sağlayan, hakimiyeti yaptığınız işe vermek yerine elinizde tutmanıza önayak olan öneriler sıralıyor Werner. En çok da “çok iyi çalmak ihtiyacı” besleyenlere yönelik söylemleri dikkate alınacak cinsten. Ona göre Zahmetsiz Ustalık (hayatın hangi alanında olursa olsun) yalnızca çok denemekle veya çok uğraşmakla elde edilebilen bir şey değil. Aksine, çabanız azaldıkça veya enstrümanınızla boğuşmayı bıraktıkça elde ediliyor Zahmetsiz Ustalık.

Mutfağa girip o çok özel konuklarınıza yemek hazırlarken ne kadar gerildiniz kim bilir? Çalıştığınız şlrketin CEO’su ofisinizi ziyaret ettiğinde ona sunum yapmıştınız ve yüzünde minik bir onaylama ifadesi yakaladıktan sonra nasıl da rahatlayıp sunumun geri kalanını rahatça yaparak takdirini kazanmıştınız, hatırlıyor musunuz? İşte bunlar ve daha fazlası, hayatın içinden, müzikle alakası olmayan ama Werner’in Zahmetsiz Ustalık kitabıyla çok alakalı olan örnekler.

Werner’a göre korku en büyük düşmanlarımızdan biri ve “korku dolu bir zihin, bir konuya yoğunlaşmanıza ve onu sindirmenize izin vermez”.(sf. 72) Başarısızlık kaygısı güttüğümüz her an, daha ağır başarısızlıklarla karşılaşma ihtimalimiz artıyor ve eğer bir de bu korku bizi ele geçirirse alenen hayatı yaşayamaz hale geliyoruz. Günümüzde pek çok uzmanın söylemekten dilinde tüy bittiği gibi mükemmeliyetçilik ve her şeyi mükemmel yapma arzusu bizi hiçbir şey yapamaz hale getiriyor. İyi ama, mükemmel yerine önce “yapmayı” amaçlasak? Sadece orada olmayı, sadece akıp giden zamanın içinde varolmayı seçsek? Potansiyelimize ulaşmamız o zaman daha da kolaylaşmaz mı? Hayranlıkla baktığımız, “Bu kişiden öğrenecek çok şeyim var” dediğimiz, bir kapıdan içeri girdiğinde nasıl da rahat, konforlu ve özgüvenli göründüğünü fark ettiğimiz insanların sırrı aslında “mükemmel olma” fikriyle boğuşup durmaları mı yoksa kusurlara yer açmaları mı acaba? Werner bu sorulara müzik ekseninden cevap veriyor. Omuzları gevşeten sözleri de müzik evreninden örneklerle peş peşe sıralıyor. Bu nedenle de gerçek bir kendinize dönme, hayatınızı ve iş yapış biçiminizi gözden geçirme fırsatı.

“Zahmetsiz Ustalık” tanımı (belki de) gereksiz

Kenny Werner, kendi kitabına verdiği ismi de irdeliyor. Ona göre “zahmetsiz ustalık” tamlamasındaki “zahmetsiz” kelimesi başlı başına gereksiz. Zira ustalık, işinizi zahmetsizce yapmakla, orada bulunmanızın bile yetebilmesiyle doğrudan ilişkili. İşinizi nitelikli ama karmaşıklaşmamış, boğucu hale getirilmemiş bir şekilde yapmak, bir ustalık belirtisi.

Müzikal bir tanım olarak da ustalığı “her neye yeteneğiniz varsa onu istediğiniz zaman, düşünmeden çalabilmek” şeklinde ifade ediyor. Bu da bizi, bir işi yaptığımız sırada bile nasıl olacağını düşünerek kaygılandığımız anlarla yüzleştiriyor. Ofiste yaptığınız o sunum sırasında elinizi nereye koyacağınızı bilemediğiniz, ilk buluşma sırasında şarap kadehini tutarken elinizin sadece sizin hissedebileceğiniz biçimde titremesi (bu çoğunlukla aşırı kasıldığımız anlarla ilintili) ve çok daha fazlası… Hangileri sizin de başınıza geldi? 

Hayati sorulara müzikal cevaplar

Kenny Werner, bir piyano virtüözünden alabileceğiniz, teorik olmayan tüm dersleri bir araya getirdiği “Zahmetsiz Ustalık”ta ders ve öğüt vermekten bir adım öteye geçerek hayatınızda yer kaplayan bir arkadaşa dönüşüyor. Kitabı bir “kişisel gelişim” standardı olmaktan çıkaran ve benzerlerinden çok daha ön planda tutan yönü de bu. Werner o yollardan geçmiş, başından beri müziğin zor yanlarıyla savaşmış, hayatla yüzleşmiş, imrendiğimiz isimlerin nasıl çaldığına bizzat şahit olmuş ve kitabı yazmaya başladığında da genç müzisyenlere bu bilgilerin tamamını damıtarak sunmak istemiş. 

Kendinizi, yaptığınız işi, bir ortamda varolma biçiminizi sorguladığınız bir dönemdeyseniz başucu kitabınız ya da reçeteniz olacağına eminim. Müzisyenlerden müziğe ve hayata dair öğrenecek çok şeyimiz var. Etrafımdaki herkese ısrarla tavsiye ediyorum.    

Andaç Üzel, www.darkbluenotes.com, 24 Aralık 2024

Kapat